Çaykolik Blog - Kişisel Blog : gündem
gündem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gündem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bacha Bazi Ne Demek? Bu Gelenek Doğru mu?

Bugün tatsız bir konu ile geldim, Bacha Bazi nedir Afganların Bacha Bazi geleneği doğru mu? Duyduğumdan beri araştırıyorum. Yazık ki doğru! Peki nasıl oluyor bu Bacha Bazi olayı?

 
Bacha Bazi Ne Demek

Kelime anlamı 'erkek oyunu' demekmiş Bacha Bazi'nin. Bu geleneğe göre 9 yaşındaki erkek çocukları yaşlı erkeklerin önünde kadın kıyafetleri giydirilerek dans ettiriliyormış. Bu çocuklar maalesef ki zengin iş insanları tarafından alıkoyuluyor ve akabinde ne yazıktır ki cinsel taciz ya da saldırıya uğruyorlarmış. Bu gelenek 90larda Taliban tarafından yasa dışı ilan edilmiş. 2001 yılında Taliban'ın devrilmesinden sonra tekrar hayata geçmiş. 
Bacha Bazi geleneği aslında orta Asya'daki antik medeniyetlere dayanıyormuş. Fakat uygulamaya geçirilme anlamında özellikle de 19. yüzyılda sıkça yapılmaya başlanmış. 
Bu geleneği genellikle cinsel eğlence ve sömürü amacıyla genç erkek veya erkek çocukları satın alan zengin Afganlar ya da çoğunlukla Peştunlar yapıyormuş. Afganistan'daki pek çok kadının dansçı olarak çalışması yasak olduğundan bu durumu genç erkek çocuklarına yaptırıyorlarmış. Bacha Bazi'de çocuklar 'bacha bareesh' yani 'sakalsız erkek' olarak adlandırılıyorlarmış. Genellikle 10-18 yaş arasından ve özellikle de fakir ailelerden gelen çocuklar seçiliyormuş. Aileler ise çocuklarını kendilerine iş ve eğitim verileceği sözüyle bu insanların ellerine teslim ediyorlarmış. 
Garip olan ise şu; Afganistan'da çocuk istismarı yasa dışı olmasına rağmen cinsel istismarı meşru kılan Bacha Bazi yasa dışı değil!

İnsan ciddi anlamda korkuyor değil mi? Ülkemizde sayısız afgan var. Meşru olmayan şeyler yaptıklarını duyuyoruz. Bir de kendilerine göre meşru olanı yapmazlar mı? Dilerim ülkemizi sadece geçiş için kullanıyorlardır. Kalıcı olurlarsa yandık...

Devamını Oku

Çam Ağacı Süsleme Geleneği Nereden Geliyor?

Yine bir yıl bitiyor, yine her kafadan bir ses çıkıyor. Özellikle çam ağacı süsleyenlere bazı insanlar ateş püskürüyor. Ben uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıyı hazırlamak istedim ve çam ağacı süsleme geleneği nereden geliyor başlıklı bu yazıyı hazırladım. Çam ağacı süslemeyi noel geleneği olarak düşünenler de bir okusun. 

Çam Ağacı Süsleme Geleneği Nereden Geliyor


Yıllar önce bir araştırma yazısını okumuştum; Muazzez İlmiye Çığ, yaptığı araştırmayı anlatıyordu. Bu arada Muazzez İlmiye Çığ kimdir derseniz o bir sümerolog o bir yazar o bir tarihçi ve Allah sağlıklı ömür versin yaşı 100'ün üzerinde. Bu minik bilgiden sonra gelelim araştırmaya. Sayın Çığ aynen şöyle anlatmış "Çam ağacı süslemek tamamıyla Türk adetidir. Yeni Türk devletleriyle münasebetimiz bize yepyeni şeyler öğretiyor. Eski Türklerde yerin göbeğinden göğe kadar bir ağaç tasavvur ediliyor. Bu hayat ağacı. Sümerlerde de var. Bir ucunda göktanrısı duruyor. Türklerde güneş kutsal ama tanrı olarak kabul edilmiyor. 22 Aralık’ta güneş yeniden fazla olarak dünyayı aydınlatmaya başlayacak. Günler uzamaya başlayacak. Türklerin göktanrısı gün ile geceyi tanzim ediyor gökte. Sözde gün ile gece sürekli münakaşa halinde. 22 Aralık’ta gün geceyi yeniyor. Bunu “Yeniden doğuş bayramı” Türkler kutluyorlarmış. Türkistan’da bir ağaç varmış, akçam. Ve bu akçam başka yerde yetişmiyormuş. Akçam getirip eve koyuyorlar, akçamın altına o sene Tanrı onlara güzel şeyler verdi, güzel bir yaşam verdi diye Tanrı’ya hediyeler koyuyorlar. Dallarına da ertesi sene için Tanrı’dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için paçavra veya kurdela koyuyorlar. O günlerde büyük bayram, şenlik yapıyorlarmış. Aileler toplanıyor, büyükler varsa ziyaret ediliyor, özel yemekler yeniliyor, güzel elbiseler giyiliyor. Bu adet Türkler yoluyla Avrupa’ya geçti. Konunun Noel’le alakası yok. İznik Konsili’nde pagan adeti görülen bu adeti İsa’nın doğuşu olarak kabul edelim diyorlar ve bu adet Hristiyanlara geçiyor. Ama ağaç süsleme pek yok, 16. yy’da Almanya’da başlıyor, daha sonra Fransa’ya geçiyor ve dünyaya yayılıyor.”

Muazzez İlmiye Çığ'ın bu açıklamasından sonra biri çıkıyor "bu içi boş bir iddia" diyor. Kendisi NTV'den Emre Gürbüz. Şöyle devam ediyor "Benim bildiğim kadarıyla böyle bir şey yok" ikinci cümlesi ile zaten ilk cümlesini çürütüyor. "Benim bildiğim kadarı ile" diyor yani emin değil ama içi boş bir iddia olduğunu söylemekten geri durmuyor. Geçiyoruz...

Prof.Dr. Haluk Berkmen'e göre de çam ağacı süsleme geleneği Asya Türklerine ait. 

Yani Hristiyanlar daha fazla kullanıyor diye çam ağacı süslemeyi tu kaka yapan zihniyete önce şunu sormak isterim: size ne? Sonra da bilirkişi edasında ona buna laf söylemek yerine biraz okuyun derim. Okursanız iyi bir insan olma, anlama empati kurma şansınız da olur belki. Hatta rüyanızda şirinleri bile görebilirsiniz.

Mutlu yıllar...


Devamını Oku

15 Aralık Dünya Çay Günü

Çok uzun zaman önce yazmam gereken bir yazıydı 15 Aralık Dünya Çay Günü detayları. Ama bugüne kısmetmiş. Google'da Dünya çay günü ne zaman, ya da 15 Aralık Dünya Çay Günü ilk ne zamandır kutlandı gibi sorulara denk geldim. Hemen yazayım istedim, çünkü Google'da tıklanma amaçlı yazılmış, paragraflarca uzatılmış yazılara denk geldim. Biz başlayalım, kısaca cevaplayalım.

15 Aralık Dünya Çay Günü


Arkadaşlar dünya çay günü ilk defa 2005 yılında Delhi'de kutlanmış. Neden kutlanmış amacı neymiş? Halkın dikkatini, otoritelerin dikkatini çekip uluslaraarası çay pazarında yaşanan durumlara ve işçilerin sorunlarına dikkat etmekmiş.

Dünya Çay Günü'nü en çok dikkate alan çay üreticisi ülkeler; Hindistan, Vietnam, Çin, Sri Lanka, Malezya, Tanzanya Uganda. Çay üretiminde ve tüketiminde başarılı olan Türkiye'de keşke ciddi farkındalıklara katılsa. 

İşin ekonomi bölümüne hiç girmeyeceğim ama dünya ülkeleri gibi Türkiye'nin de bu sektör ile ilgili yapılanma ve oluşumlara gitmesi gerekiyor düşüncesindeyim.

Tüm çaykoliklerin, çay severlerin 15 Aralık Dünya Çay Günü kutlu olsun.

Sevgiler

Devamını Oku

Help Steps Nedir?

Son zamanların gözde uygulamalarından bir Help Steps. Peki Help Steps nedir? Help Steps nasıl çalışır? Adım atarak nasıl yardım yapabiliriz? Adımların iyiliğe dönüştüğü bu uygulamadan bahsedeceğim size. 
Yapmanız gereken sadece uygulamayı indirmek ve yürümek hepsi bu.
Help Steps Nedir



Help Steps Nasıl Çalışır?

Uygulama ücretsiz olarak akıllı telefonlara indirildikten sonra, hemen kullanılmaya başlanır. Gün içinde atılan adımlar uygulamada otomatik birikmeye başlar. Kullanıcı gece 00.00 dan önce adımlarını reklam izleyerek HS adımına çevirir. Reklamlardan elde edilen gelirin belirlenen kısmı kullanıcının adımlarına geri aktarılır. Reklam geliri günlük değiştiğinden, adımların günlük TL karşılığına göre toplam tutar kullanıcıların cüzdan hesabında görüntülenir. Kullanıcı isterse bu biriken HS’ler ile bağış yapabilir; isterse harcama yapabilir. Bağış kısmında, ekrandan seçeceği yararlanıcıya istediği kadar HS bağışlayabilir.

Peki bu adımları kimler için atıyoruz? Adımlarımızı Help Steps adımına çevirerek gönül verdiğiniz spor kulübüne bağışlayabileceğiniz gibi, listede olan bir çok sivil toplum kuruluşuna da  bağış yapabilirsiniz.
Ben tabii ki STKlardan birine adımlarımı bağışlamayı düşünüyorum. 
Şöyle bir de özelliği var bu uygulamanın. Siz benim davet kodum ile üye olursanız, oradan bana hediye adım gelecek ve ben o adımları da belirlediğim sivil toplum kuruluşuna gönderebilirim. O sebeple üye olurken davet kodunuzu veya linklerinizi arkadaşlarınıza göndermeyi unutmayın.
İyi olmak için, iyilik yapabilmek için çok paramızın olmasına gerek yok. 
Hemen şuraya kendi davet kodumu yazıyorum. NY79810649309 
İyiliğe atılan bu adımda birlikte olmak dileğimle.
Sevgiler
Devamını Oku

Hıdırellez’de Edilecek Dua ve Ritüeller

Hıdırellez’de Edilecek Dua ve Ritüeller

Ünlü ve sevilen astrolog Şenay Devi'nin Hıdırellez ile ilgili dua ve ritüel önerisini yine kendi cümleleri ile size aktarmak istedim. Hıdırellez nedir diye soranlara, her yıl 5-6 Mayıs tarihlerinde kutlanan ve Anadolu'da, dünyada darda kalanların yardımcısı olduğuna inanılan Hızır ile denizlerin hakimi olduğuna inanılan İlyas peygamberlerin yeryüzünde buluştukları gün olarak düşünülen baharın habercisi olduğuna inanılan gün arkadaşlar. Hatta Hıdırellez, Anadolu, Orta Doğu, Irak, Suriye, Kırım, Azerbaycan ile Balkan ülkelerinde "bayram" olarak düşünülüyor.
Hıdırellez’de Edilecek Dua ve Ritüeller

İşte Şenay Devi'nin önerileri:

Türkiye’de Hızır’a atfedilen özelliklerin bazıları: Kalbi temiz, Allah’a inanan insanlara yardım eder. Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar. Dertlilere derman, hastalara şifa verir. Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar. İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder. Uğur ve kısmet sembolüdür. Mucize ve keramet sahibidir. Hıdırellez ritüelleri Beynelminel ritüellerdir. Sağlık, Güzellik, Bolluk, Bereket ve Maddi Şans için yapılır.
DUA ve RİTÜELLERİN YAPILACAĞI SAATLER
05.05.2020 08:00 – 06.05.2020 00:00 saatleri arasında yapabilirsiniz.
Malzemeler
8 adet tarçın çubuğu
4 adet MOR kadife kese
4 adet KIRMIZI kadife kese
Altın sarısı kurdele Kağıt ve bozuk paralar
1 Adet Yeşim Kristali Mor kadife keselerin üzerine JÜPİTER sembolü
Kırmızı kadife kesenin üzerine ekte paylaştığımız ŞANS Sembolünü altın rengi işlenmiş olarak hazırlayın.
4 adet Mor kadife kese, 4 adet kadife orta boy KIRMIZI kese her birinin içine konulmak üzere kağıt para ve 8 adet tarçın çubuğunu çıkarın.
Kağıt Parayı yuvarlayın ve diğer bozuk paralar ile tarçın çubuklarıyla birlikte keselerinizin içine koyun.
“TARÇIN ÇUBUKLARI ZENGİNLİKLE UYUM İÇİNDE GÜNEŞTEN GÜÇ ALARAK SAĞLIK TALİH BAŞARI ŞANS AŞK ZENGİNLİK İÇİN UYUMLANDI BANA ve AİLEME YANSIYOR” diyerek keselerin ağzını altın rengi kurdeleyle sıkıca bağlayın.
Evinizde, balkon ya da bahçenizin belli yerlerine asın. GÜL AĞACINIZ varsa keselerinizi onlara da asabilirsiniz. Birkaç saat kaldıktan sonra keseleri alın ve evinizin kapı üzeri mutfağınızın istediğiniz bir köşesi ve evinizin diğer köşelerine 7 adet keseyi bir sonraki sene değiştirmek üzere asın.
Kalan 1 tanesinden KIRMIZI olan keseyi çantanıza koyabilirsiniz.
Gökler rehberimiz yolumuz ışık olsun.
Dr. Astrolog Şenay DEVİ

Astrolog Şenay DEVİ


Devamını Oku

Sevda Gazozcusu Tarihi

Merhaba
Kiminizin bildiği kiminizin ise belki de hiç duymadığı bir mekandan bahsetmek istedim. Sevda Gazozcusu tarihi bugünün yazısı olsun. Diğer instagram hesabımda yani @huzunsarisiblog da bir akşam bu gazozları paylaşmıştım, hikayede. Çok fazla soru sorulunca da burada yazmak istedim, malum diğer blog sadece kozmetik blogu. Benim de işin açığı Sevda Gazozcusu hakkında pek bir bilgim yoktu, Vefa Bozacısı'na gittikçe gazoz çeşitlerinden alırdım eve gelirken. Dediğim gibi siz sorunca da araştırdım ve şimdi yazıyorum.
Sevda Gazozcusu Tarihi

Sevda Gazozcusu bundan yaklaşık 4 yıl önce kurulmuş. Bir üniversite öğrencisi düşünmüş bunu, bir de ortağı varmış ama ortağın kim olduğu herhangi bir yerde geçmiyor ya da ben görmedim. Üniversite öğrencisinin adı Mahmut Saklı. Girişimci gençler hep olsun...
Arkadaşlar burada yaklaşık 130 çeşit gazoz var. Farklı aromalarda farklı illere ait farklı marka gazozlar. Amaç ise Türkiye'nin sahip olduğu yerli ve milli gazozları Avrupa'ya tanıtmak. Bununla ilgili de bazı çalışmaları varmış Saklı'nın  Mesela etrafında bu yolculuğun yönetmenler tarafından da ilgi çektiğini söyleyip şunları eklemiş "Belgesel yapılması için şimdi görüşmeler ve birkaç gazoz markasıyla toplantı yapıyoruz. Sonrasında yeterli desteği bulabilirsek, belgesel çalışmamızı Türkiye geneline taşıyacağız ve 1970-80'li yıllardan günümüze kadar gelen gazoz kültürünü çekmek istiyoruz."
Sevda Gazozcusu

Ben bu dükkanı kız kardeşim sayesinde keşfettim aslında. Fatih ilçesinde doğduk büyüduk, bundan 10 yıl öncesine kadar da orada yaşıyorduk. Vefa Bozacısı bizim vazgeçilmez mekanlarımızdan biriydi. Oradan taşınmış olsak da hala sık sık gideriz. İşte bu gidişlerde fark etmiş kardeşim Sevda Gazozcusu'nu. O günden beri de o tarafa gittikçe sanki başka yerde yokmuş gibi stoklar döneriz. Evet bazı markalar tabii her yerde yok, özellikle aromalar; damla sakızlı, çikolatalı, hindistan cevizli, kahveli vs ancak benim tercihim sade  olduğundan aromalı olanlar ilgimi çekmiyor. Benim orada ilgimi çeken projenin iyi olması.
Fiyatları sormuştunuz ondan da bahsedeyim. Bu dükkanda gazozların tanesi 5 lira. 
Anadolu'da da şube planları olduğunu şimdilik iki şubeleri olduğunu da belirterek yazımı sonlandırayım.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere
Sevgiler
Not: Bilgileri AA muhabiri Ayşe Büşra Erkeç'in Mahmut Saklı ile yaptığı söyleşiden aldım.
Devamını Oku

Bir Gün Kanser Olursam...

Merhaba
Garip geldi değil mi böyle bir başlık görmek? 'Bir Gün Kanser Olursam' insanın kendine böyle bir pis illeti kondurması ve yazısını yazması da pek iç açıcı değil tabii. Ama yazmak istedim çünkü 'tek ben mi böyle düşünüyorum' dediğim bir durum var. Bu yazıya da fotoğraf olarak en çok Neslican Tay'ın fotoğrafını uygun gördüm. Çünkü o birçok kanser hastasına hatta hayatından gereksiz konular yüzünden memnun olmayan doyumsuzlara ışık oldu. 
Bir Gün Kanser Olursam

Son yılların en büyük hastalıklarının başında. Çoluk çocuk demiyor, genç yaşlı demiyor yapışıyor yakaya. Eskiden de bu kadar vardı da biz mi bilmiyorduk? Yoksa gerçekten teknoloji ile birlikte bu da mı yayıldı bilmiyorum. Teknolojinin birebir buna etkili olduğu söylentileri konusuna da girip ahkam kesmeyeceğim; bilgim sınırlı.
Bundan yaklaşım 1 yıl önce Onkolog Yavuz Dizdar şöyle demişti “Bugün kanser denen vakaların büyük bir bölümü taramayla saptanıp hastalık konumuna sokuluyor, oysa ortada hastalık yok. Sistem, hastaneleri doldurmak için hasta pompalıyor” oldukça ciddi şeylerden bahsediyordu konuşmasının devamında ama çıkan tek sesler anlık etki eder, çoklu sesler ilgi uyandırır o sebeple eridi gitti söyledikleri ve biz ne kadar gerçek olduğunu bilemedik.
Gelelim bahsettiğim duruma. Bir kanser hastasından son dakikaya kadar hastalığını gizlemek ne kadar doğru? Bunu özellikle son evrede olan ve tedavi seçenekleri tükenmiş hastalara yapıyorlar.  Diğer türlü kemoterapi veya diğer tedavi şekilleri devam ettikçe kişi anlıyor.
Mesela, oldukça sağlıklı görüneni kendisi de öyle olduğunu zanneden bir tanıdığımız ani bir karın ağrısı ile hastaneye kaldırılıyor. Testler tahliller  vs derken sonuçta kolon kanseri olduğu saptanıyor.  Ameliyat oluyor ama bu operasyonda artık yapılacak bir şey olmadığını görüyor doktorlar. Ailesinin isteği üzerine kendisi bu durumu bilmiyor. Bağırsağında bir yara var, o yara iyileşince taburcu olacak zannediyor.
Eşim yanına gidiyor ziyarete ve bir berber getireyim de tıraş etsin seni, saçın sakalın uzamış diyor. Hastamızın ona verdiği cevap 'gerek yok yarın öbür gün taburcu olurum, kendi berberime giderim' şeklinde oluyor. Ve bu abimiz ertesi gün hayatını kaybediyor! Ne oldu şimdi? Evet kanser   olduğunu bilmedi bunun için üzülmedi ama belki son defa görmek isteyeceği biri, helallik almak isteyeceği bir durum vardı. Bunu ona yapmaya kimsenin hakkı yoktu.
İşte bu ve benzer örnekleri gördüğüm için söylüyorum; siz bu konuda ne düşünürsünüz bilmiyorum ama eğer ben bir gün böyle bir hastalığa tutulursam saniye bile kaybetmeden bana söylenmeli, beden benim bedenim karar bana bırakılmalı. Doktor dahil kimsenin benim bedenim, benim acılarım üzerine karar verme hakkı yok.
Bu vesile ile lütfen gidip kan örneği verip donör olun belki birine hayat olursunuz. Sadece gidip kan veriyorsunuz, o örnek testlere tabi tutulup bilgileriniz saklanıyor. Gerektiğinde sizinle irtibat kuruyorlar.
Hepimize ömür boyu sağlıklı, huzurlu günler diliyorum.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere.
Sevgiler
Devamını Oku

Ho'oponopono Nedir? Ho'oponopono İşe Yarıyor mu?


Herkese Merhaba
Uzunca bir süredir ilgi alanımda olan Ho'oponopono hakkında biraz bilgi paylaşmak istedim sizlerle. Ho'oponopono Nedir? Ho'oponopono İşe Yarıyor mu? Biraz kendi deneyimim ile bahsedeceğim, ayrıca Zero Limit kitabın özeti ile anlatacağım. Google'a baktığımda konu ile ilgili en çok merak edilenler: ho'oponopono deneyimleri, ho'oponopono olumlamaları, ho'oponopono ile aşk, ho'oponopono duası nedir, ho'oponopono eğitimi nedir vs
Ho'oponopono Nedir

Yazımın başında net olarak söylüyorum 'evet Ho'oponopono işe yarıyor!
Özet alıntısına geçmeden önce kendi düşüncelerimi anlatayım; Ho'oponopono bir olumlama yöntemi, bir arınma yöntemi. Takip edenler bilir, Sıfır Noktası isimli bir kitap okumuştum. Ve inanın bu kitap hayatımda zor bitirdiğim iki kitaptan biri oldu. İnat ettim, tamamladım. İşte o kitapta bu yöntemle ilgili yazılanlar muhteşemdi. Farklı araştırmalar da yaptım bir çok insan, hepsi birden abartıyor yanılıyor olamazdı. Bu yöntemi kullanmak isteyenlerin öncelikler şunu bilmesi lazım. Yaşanan her olayda mutlaka bir sorumlu arayan insanlara göre bir teknik değil bu. Öz eleştiri yapmayı bilen, sorumluluk alabilen insanlar hemen başlamalı, kaybedilen her dakika zarar onu söyleyebilirim.
Aşağıdaki özeti mutlaka okumalısınız o sebeple ben kendi düşünce ve tecrübelerimi anlatıp yazıyı daha fazla uzatmak istemiyorum ancak yazının gördüğü ile ve talep üzerine ayrı bir blog yazısı veya bir youtube videosu çekebilirim.
Ho'oponopono  İşe Yarıyor mu

(Zero limit kitabından özetlenmiştir)
Alıntı, ÖZE YOLCULUK (AydaNur Aktaş Hira)
Yaşadığın aynalarından kendini iyileştirme ve affetme yönteminin adıdır.
Dr. Ihaleakala Hew Len Hawaii'de bir koğuş dolusu akıl hastası suçluyu olanları hiç görmeden tedavi eden bir terapisttir. Kendi içinde araştırma yaparak "biri kendini iyileştirme den kimi iyi edebilir ki?" felsefesinden hareketle hastaları iyileştirme yöntemi geliştiriyor. Dr. Hew Len hayatımızda olup biten her şeyden %100 bizim sorumlu olduğumuzu söylüyor. Buna ilk başta bu mümkün değil diye düşünüp direnç göstereceksiniz muhtemelen. Fakat deneyip gözlemlemedikçe işe yaradığını göreceksiniz.
Ho'oponopono yöntemi uygulamak için, sorunun ya da yanlışın ne olduğunu bilmek zorunda değilsiniz. Tüm yapmanız gereken deneyimlemekte olduğunuz sorunun fark etmektir. Fark ettiğiniz zaman, çözümlemeler başlar.
Ho'oponopono hoşlanmadığımız olumsuz durumları ortadan kaldırmak, zihnimizi özgürleştirmek ve özümüze dönmemize engel olan olumsuz duyguları sıfırlamak için kullanılan bir yöntemdir. Başkalarında gördüğümüz her şeyin, bizim duygu ve düşünce dünyamızda olan şeyler olduğunu fark edersek, anlarız ki iyileştirilmesi gereken sadece kendi duygularımızdır. Ho'oponopono öğretisinde temel alınan 4 cümle vardır. Bunlar;
 -Özür dilerim
 -Lutfen beni Affet,
 -Seni çok seviyorum,
 -Teşekkür ederim.
Bunun uygulama şekli şöyledir: Affedemediğiniz, kırgın olduğunuz kişinin en sempatik görüntüsünü hayalinizde canlandırmaya çalışarak onu karşınıza alın ve içinizden ona şöyle seslenin. Sevgili..... (Anneciğim, babacığım, çocuğum veya her kim ise ismiyle) senden özür diliyorum, Lütfen beni affet, Seni çok seviyorum, Teşekkür ediyorum. (ikna oluncaya kadar bunu tekrar edin içinizden)
 "Özür dilerim Lütfen beni affet" cümlelerinin dile getirelim nedenini; olan şeyin, düşüncelerinize girmiş olduğunu kabul etmek için kullanılır. Bu düşüncenin nasıl oluştuğu hakkında bir fikriniz belki vardır, belki de yoktur. Bilmek zorunda değilsiniz. Bu yaşam süreciniz boyunca karşılaştığınız durumların sizde bıraktığı bir kalıp ya da genlerinizde taşıdığınız bir enerji de olabilir.
Özür dilerim, derken aslında Siz Kendinizden özür diliyor, kendinizin incinmesine, üzülmesine izin verdiğiniz için kendinizi affediyorsunuz.
Seni seviyorum, cümlesi tıkanık enerjinin akmasını bağların yeniden kurulmasını sağlar. Sizi özünüze bağlar. Özüne dönen kişi sıfır konumuna geçer tek kalır. Sıfır konumu saf sevgi ve sıfır limit olduğu için, sevginizi ifade ederek o konuma gelmeye başlıyorsunuz.
Teşekkür ederim, dediğiniz zaman, farkındalığınız için önünüze minnettarlığınızı ifade etmiş oluyorsunuz.
Bundan sonra siz sadece akışa güveniyorsunuz tüm düşünceleri serbest bırakıyorsunuz. Sistem farkındalığınızı her zaman ödüllendirir.

Ho'oponopono  duası

Devamını Oku

Kitap Okuma Etkinliklerine Bir Yenisini de Ben Ekledim

Merhaba
Kitap okuma etkinliklerine bir yenisini de ben ekledim ve size bunu anlatmaya geldim. Özellikle çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırma konusunda zorluk yaşayanlar var, bunlardan biri de benim. Büyük oğlum çok kolay kazandı kitap okuma alışkanlığını ancak küçük oğlum 3,5 yaşında okumayı öğrenmiş olmasına rağmen mecbur kalmazsa kitap okumuyor. Evde kitap okuma saatleri oluşturduk ilgisini çeksin diye ama olmadı. Google'da kitap okuma etkinlikleri nasıl planlanmalıdır şeklinde yaptığım arama sonucu çıkan etkinlikleri ve önerileri uygulamaya çalıştım olmadı. İnatla okumak istemiyorum diyor başka bir şey demiyor.

İlkokul 2.sınıfı tamamladı, akademik olarak bir sorunumuz yok. Araştırmayı öğrenmeyi çok seviyor ama daha çok bunu Youtube videoları ile yapıyor okuyarak değil. Hem babası hem abisi hem de ben sürekli okuyoruz ama bu durum bile onu etkilemiyor. Abisi o şekilde alışmıştı, bizden görüp bizim gibi oturup alırdı bir kitap. Biz bırakana kadar o da okurdu. Ama bu ufaklık hiç bir türlü yanaşmadı.
Şu sıralar Excel tablolarına meraklı, kendi kendine tablolar yapıyor. Ben de ona bir iki özelliğini gösterdim, bu şekilde de kareler ve sütunlardan ibaret bir görüntü olmadığını fark etti daha bir keşfetme hevesi geldi. Ben de bu durumu değerlendirmek istedim ve teklifimi yaptım.
Çok sevdiği bir Merve ablası var (sadece o değil hepimiz, ailece seviyoruz Merve prensesimiz bizim). Konuyu açtım. "Şimdi size bir önerim var, kitap okuma etkinliği yapalım. Yetişkinler günde 15 benim oğlum günde 3 sayfa okusun. Sonra bir whatsapp grubu kuralım günlük rapor halinde okuduğumuz kitabın adını, o gün kaç sayfa okuduğumuzu grupta yazalım. Ferşat da (oğlumun adı) Excel'e geçsin bu kayıtları ve yaz sonunda bakalım, kim kaç sayfa ve kaç kitap okumuş?" dedim. Küçük Bey'in verdiği ilk cevap ödül de olacak mı? Bu direkt hayııııır diye bağırmasından hallice bir cevaptı aslında. Ben de "en fazla kitap okuyan kişi zaten en çok bilgilenmiş ve donanmış kişi olduğundan ödül almış sayılır ama yine küçük bir şeyler düşünülür dedim. Kabul etti. Aldık kitaplarımızı elimize. Biz 15 sayfa bitince durmadık, o da "3 sayfa bitti bugünlük yeter" demedi ve 23 sayfa okudu, ayracını koyup kitabı kapattı. Bugün yeni gün ve bakalım kaç sayfa okuyacak. Aşağıdaki tabloyu hazırladık. En alta sekmeler yaptık kendi isimlerimizle.
Bunu sizlerle paylaşmak istedim çünkü zafer inananındır:))
Allah ömür verirse yaz sonu yazımı güncelleyeceğim.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere.
Sevgiler

Devamını Oku

Baltalı Hano'nun Selamı Var! (Baltali Hano Kimdir?)

Yazımın başlığını görenler şaşırdı biliyorum. Baltalı Hano'yu bilenler 'nasıl yani?' diyor, bilmeyenler ise 'Baltalı Hano kim?' diye düşünüyor mutlaka. Anlatacağım!
Son zamanlarda ülke gündemi #çocuksusarsensusma benzeri etiketlerle doldu farkında mısınız? Kadın erkek, yaşlı genç herkesi isyan ettiren olaylar içinde Adana'da yaşanan 4 yaşındaki çocuğun başına gelen cinsel istismar bardağı taşıran son nokta oldu. Sosyal medya etiketleri kitlendi bu olaya gösterilen tepkiler yüzünden. Bu olayları izleyen ve gözlemleyen biri olarak aklıma Baltalı Hano geldi benim.
Baltali Hano Kimdir
Baltalı Hano kimdir diye soranlara hemen bahsedeyim. 1800'lü yıllarda yaşamış, adı Hanzede. Bir oğlu var bir de sevgilisi. o dönem Hanzade'nin sevgilisi kabadayı olarak bilinen biri.  12 yaşındaki oğlu ortadan kayboluyor ve her yerde aranmasına karşı bulunamıyor. Aramalar sonuç vermeyince Hano kendi çıkıp aramak istiyor ama kabadayı sevgilisi buna asla izin vermiyor. Artık dayanamayan ve sevgilisinin sürekli onu dışarı çıkarmamasından şüphelenen Hanzade bir gün erkek kılığına girip sevgilisini takip ediyor. Adam gün içinde haraçlarını topluyor ardından bir hamama giriyor.  Oğlunu orada yazık ki dillendirmek istemediğim bir görevde buluyor. Odunların yanında bulunan baltayı alarak sevgilisi dahil 21 kişiyi o baltayla öldürüp oğlunu alıp eve dönüyor. Bu olaydan bir süre sonra da kurşuna dizilerek öldürülüyor

Yaşanan son olayda gördük ki tüm kadınlar Baltalı Hano kıvamına gelmiş, ben bile. İstismar edilen çocuğun kimin çocuğu olduğu hiç önemli değildi artık boğazımıza kadar gelmişti olaylar. Çocukların bedenlerinden aldığı yara dışında ruhlarının, geleceklerinin etkilenmesi ve bunlara dur diyen olmaması herkesi çileden çıkardı. Öyle ya, benzer suçlardan yakalanan kişilere verilen cezalar öyle komik ki. Bir de indirimler var, mahkemede saygısı, pişmanlığı, giyim kıyafeti, daha önce suç işlememesi vs. Kısa süre sonra sapık dışarıda ve yeni kurbanlar peşinde kabus gibi. Bunlara şahit olan diğer sapıklara da 'nasılsa üç gün yatar çıkarım' düşüncesi ile hamlelerine ilk fırsatta başlıyorlar.

Bahse konu Adana olayının ardından siyasiler sanırım yükselen çığlıkları duydu ve hepsi cezaların caydırıcı olması konusunda hemfikir, birlikte çalışıyorlar. Düşünülen cezalardan biri de suçlunun kimyasal hadım edilmesi. Verilen ilaçlarla bu sağlanacak ama ilaçlar bırakıldığında ortadan kalkacak. Hiç bir işe yarayacağını sanmıyorum. Biyolojik hadım önerisi kabul edilip acilen onaylanmalı bana kalırsa. Hatta suçlunun halkın iradesine bırakılması bana göre en adil cezalandırma yöntemi ama elbette bu olmayacak. Evet evet biyolojik hadım en mantıklı olanı.

Yine bir gerçek daha çıktı bu eylemlerle birlikte ortaya. Siyasi fikir ne olursa olsun, eğitim düzeyleri ne olursa olsun, kadın olsun erkek olsun aynı fikri savundu herkes ve yeter dedi yeter! Ve öyle konu çocuk olduğu için, çocuklar aklı başında her insanın zayıf noktası olduğu için sanıyorum ki gerekenler yapılmazsa Baltalı Hano'lar sahneye çıkacak kurşuna dizilme pahasına!

Sevgiler
Not: Bu yazım 22 Şubat 2018 tarihinde medyaextra.com da yayınlanmıştır.
Devamını Oku

Cafe Cadde'ye Uğradım...

Merhaba
Bugün burada bir mekan ile ilgili küçük notlar paylaşacağım sizinle. Hani yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat derler ya; Ben Cafe Cadde için bunların hepsini anlatacağım, üzerine bir de hissettiklerimi.
cafe cadde

25 yıl önce açılan bu mekana ben 10 yıl önce gitmiştim aslında. Mekan daveti alınca araştırdığımda fark ettim. Mekan davetlerini normalde çok fazla değerlendirmem istisna bir durum yoksa, yani gitmem ama araştırdığımda 10 yıl önceki ile aynı mı diye merak edip gittim. Tak başıma değildim tabii gazeteci arkadaşım Funda Erkoç ve kız kardeşim ile birlikte gittik. Onların gözlemleri benim için önemli. Kahvaltı saati bizim için en uygun olanıydı, o sebeple öğleden önce oradaydık.
Cafe Cadde mekan

Cafe Cadde bahçe

Genel olarak; temizlik sunum alaka gibi hassas konularda oldukça hoşuma gitti orada gördüklerim, yaşadıklarım. Ama bazı detaylar çok daha fazla ilgimi çekti. Onlara geçelim...
İlk sorduklarımdan biri masalarda kalan yiyeceklerin ne yapıldığı konusu oldu. Çünkü yakın zamanda bir mekanda masada kalanların sonraki müşterilere verildiğini duymuştum, çok kötü değil mi? Mekanın arkasında bir bölüm varmış ve orada baktıkları patili dostlarımıza gidiyormuş kalan yiyecekler, tatlı olanlar hariç. Biliyorsunuz tatlı yemek onların özellikle gözleri olmak üzere bedenlerine ciddi zarar veriyor.
Dikkatimi çeken başka güzel detay, kahvaltıda sunulan el yapımı reçellerin minik kavanozlarda sunulması oldu. Reçellerin fotoğrafını da şuraya ekleyeyim, Funda'nın elinde çekmiştim.
cafe cadde reçelleri
Cafe Cadde'de en sevdiğim ise personelin işini biliyor olması. Benzer mekanlarda en dikkat ettiğim bu çünkü. Bazı çalışanlar insanın orada rahat olmasını engelliyor. Mesela "bir çay daha alabilir miyim?" demeye çekindiğim yerler olmuştur. Sanki hayrına hizmet ediyor gibi davrananlarla karşılaşmışımdır. Oysa burada menüyü bırakırken bile elimize, masanın herhangi bir yerine değil de düz bir şekilde özenle bırakmaları bile ilgimi çekti ki mekan oldukça kalabalıktı. Buna rağmen her müşteri ile 'tek müşteri' gibi ilgilendiler.
Bu arada Cafe Cadde 'Mükemmellik Sertifikası' olan bir mekan, ayrıca Hürriyet'in en iyi 10 değerlendirmesinde Bağdat Caddesi'nin en iyi mekanı seçilmiş.
Biraz da Cafe Cadde'de başka neler var onlardan bahsedeyim. Dediğim gibi biz kahvaltı saatlerinde oradaydık ama sizler için inceleme yaptım. Kahvaltıda aklınıza gelebilecek her şey mevcut, taleplerinize göre de hazırlayabiliyorlar. Makarna, ekmek, simit, tatlı, dondurma gibi yiyecekler kendi mutfaklarında yapılıyor burası önemli. İthal şarabı da oldukça övülüyor bilginize. Günün her saatine uygun atıştırmalık veya doyumluk yiyecek ve içecek bulmak mümkün. Adını unuttuğum ama krem karamel tadında şu muhteşem üçlü tatlısını tavsiye ederim mesela. Diğer tatlı çeşitleri ile paylaşayım, dursun burada.
cafe cadde tatlıları
Cafe Cadde'nin bir de daimi müşterileri için yapmış olduğu bir kampanya var; Ödül Programı adındaki bu organizasyonun işleyişi şu şekilde: Her 100 TL'lik harcamaya 1000 Cafe Cadde puanı hediye ediliyor. 2600 puana Cumartesi, 3800 puana Pazar açık büfe kahvaltısı bedavaya geliyor. Dönemsel kampanyalar ve özel ayrıcalıklardan haberdar olmak için  Instagram'da @CafeCadde_Official hesabından takip edebilirsiniz. Güncel avantajları öğrenmek için #PuanınaSahipÇık ve #CafeCaddeÖdülProgramı etiketlerini kullanabilirsiniz.
Cafe Cadde fiyatlarına geçelim. Konum, hizmet ve lezzet ile birlikte değerlendirildiğinde gayet makul fiyatları var. Alttaki fotoğrafa bakın mesela...
cafe cadde fiyatları

Yediğimi içtiğimi, gördüğümü hissettiğimi anlattım size. Eğer uğrarsanız kulaklarımı çınlatırsınız.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere.
Sevgiler
Devamını Oku

Safranbolu'da Kalınacak Yer Kuşçu Han Otel

Merhaba

Bugün Safranbolu'da Kalınacak Yer tavsiyesi ile geldim. Kuşçu Han Otel'den bahsedeceğim kısa ve öz.
Safranbolu 125.Alay Komutanlığı'nda büyük oğlum kursiyer. Onun yemin törenine giderken bir yandan da Safranbolu'da nerede kalınır? Safranbolu'da konaklama tavsiyeleri şeklinde bir çok arama yaptım. Ama sanıyorum ben reklam sitelerine çok güvenemiyorum. Böyle benim gibi birebir yaşayarak anlatan kişisel bloglar aradım, yoktu.

safranboluda-kalinacak-yer


Bir de öyle bir durum ki yemin töreni olduğu için Safranbolu'da tüm konaklama yerleri dolu olabilirdi 3200 asker var sonuçta. Yarısının ailesi gelse, zaten Safranbolu nüfusu 66 bin civarı ona göre hesaplayın durumu. 15 gün önceden bu telaş sardı bizi derken aklımıza çok eski bir tanıdığımız olan Sinan geldi, 10 yıl önce Safranbolu'ya yerleşmişti onu aradık. Bize temiz düzgün bir konaklama yer bulmasını rica ettik, 3 gün kalacaktık. Yola çıktık.Bize Kuşçu Han Otel'in konumunu attı gittik.

kuscu-han-otel

Otel girişinde, burada karşılandık. Safranbolu'nun dokusu bozulmamış sokakları arasında bir han Kuşçu Han Otel'in konumu. Otel olarak geçmişi fazla uzun değil ama konak olarak 1800lü yıllara dayanıyor. Otel sahibi bu evde doğmuş, büyümüş. Otele çevirmeye karar verdiğinde ise doğallığını bozmadan restore ettirmiş. 
Size Kuşçu Han Otel'in birkaç özelliğinden bahsedeyim. Her odanın numarası olur değil mi? Burada her odanın bir ismi var, kuş isimleri. Mesela saka, mesela flamingo, turna gibi... Bir de balayı süiti var, bizim kaldığımız oda. Onu da ışık yeterli olmadığı için fotoğraflayamadım ama küçük bir video çekmiştim İnstagram için, onu Youtube kanalıma yükledim, sizinle paylaşayım. 


Eğer bilgisayardan giriyorsanız aşağıda videoyu görebilirsiniz. Ama telefondan giriyorsanız tam şurayı tıklayın lütfen.

safranboluda-kalinacak-yer-kuscu-han-otel

Bu gaz lambası ve daha nice obje, beni çocukluğuma götürdü. Ananemlerin iki katlı bir evi vardı, tam da o ev gibi. Odalar hol ve salon bölümleri. Kimbilir ne anılar var o duvarlarda o objelerde... 
Çok etkilendim. Kahvaltıda sanırım bir kuş sütü eksik. İki kişilik kahvaltı hazırlanıyor mesela 4 kişi tıka basa doyar.
Daha çok fotoğraf çekmek isterdim aslında ama içerisi videoda gördüğünüz gibi fotoğraf çekimine çok uygun değil ışık anlamında. Bir daha gidersem özel olarak ışıkların yükseltilmesini rica edeceğim fotoğraflamak için.
Kuşçu Han Otel Safranbolu'nun tam ortasında, Eski Safranbolu diye geçiyor. Şehir görüntüsünden tamamen uzak çok doğal. Etrafında Safranbolu lokumu satan dükkanlar, ev yemekleri yapan lokantalar... Bir dahaki gidişimde biraz daha bilinçli gezeceğim.
Safranbolu'da kalınacak yer, konaklayacak yer arıyorsanız Kuşçu Han Otel'e bir uğrayın.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere.
Sevgiler




Devamını Oku

Sanki Yedim Kumbarası

Merhaba

Farklı bir yazı ile geldim bugün. Sanki Yedim Kumarası ne ki diyorsunuz? Öyle bir şey yok ben icat ettim. Sanki Yedim Camii'inden esinlenerek Sanki Yedim Kumbarası düşüncesi oluştu ve hayata dönüştürmek istedim. İşte benim seçtiğim kumbara. Açılacak bir bölümü yok, tamamen dolana kadar açılmayacak.

sanki-yedim-kumbarasi


Evet yanlış okumadınız; Sanki Yedim Camii adında bir cami var. Hikayesinden bahsedeyim size kısaca.
Rivayete göre 17.yüzyılda orta halli bir adamın hayali camii yaptırmakmış. Adının Keçecizade Hayreddin Efendi olduğu biliniyor. Ekonomik durumu iyi olmadığı için etrafındaki herkes onu bu istediğinden vazgeçirmeye çalışmış ama ikna edememişler.
Sonunda bu kişinin aklına bir şey gelmiş "işten artmaz dişten artar" diyerek canının istediği her şeyi sanki almış yemiş gibi düşünüp ona vereceği parayı "sanki yedim" diyerek bir kenara koymuş. 20 yıl sonra ona gösterilen araziye küçük bir camii yaptırmış. Camii adına da Sanki Yedim Camii denilmiş. Camii Fatih'in Zeyrek semtinde.

sanki-yedim-kumbarasi
Fotoğraf alıntı


Geçen gün market poşetlerini boşaltırken ne kadar gereksiz şey aldığımızı gördüm. Sonra kozmetik ürünlerine verdiğim paralar geldi aklıma. Daha birçok gereksiz masraf. Nelerden vazgeçebilirim diye düşündüm; kozmetik alışverişini zaten uzun zamandır en aza indirmiştim daha fazlasını yapamam diye düşündüm. Para verdiğim ama faydası olmayan harcamalara geçtim. Şahsıma bile çok fazla çikolata kremalı bisküvi vs aldığımı gördüm. Bunlar bana kalori dolayısı ile kilo olarak dönüyor param eksiliyor kilom artıyor, sonra bir de diyet yapıcam diye para harcıyorum. Bir de hava güzelse hemen her akşam dışarı çay içmeye gidiyoruz? Bizim evde çay yok mu? İki çay içip dönen biri değilim ki? Bir defada 10 tane çay içerim, eşim de aynı. Bir de tatlı yiyelim, ya hu ben acıktım şurda bir şeyler yesek mi derken... Benim kendimde gereksiz gördüğüm harcamalardan biri de mutfak eşyaları. Alıp kullanmadıklarımı bir görseniz, yeniden çeyiz yaptığımı düşünürsünüz. Tüm bunları ve hatta yazmadıklarımı düşündüğümde ve bunlarda kısmam gerektiğini düşündüğümde ciddi bir ekonomik plan çıkıyor ortaya.

Şimdi ben bu Sanki Yedim Kumbarası'nı ne yapacağım ne ile dolduracağım? Çok küçük şeyler. Mesela canım çikolata istedi almayacağım "sanki yedim" diyerek o kumbaraya atacağım. Çok güzel bir kahvaltı seti gördüm almayacağım "sanki aldım" diyerek kumbaraya atacağım. Haftada 4 gün değil 2 gün dışarıya çıkacağım. Buna başladığımda kumbaradan çıkacak para için bir hedef belirleyeceğim. Elbette 20 yıl beklemem, bir camii yaptıramam ama belki de almak isteyip bütçe ayıramadığım bir şeyi alırım. Ne dersiniz?

Tüm bu yazdıklarımı lütfen siz de bir düşünün. Nelere gereksiz harcama yapıyorsunuz? Almak istediğiniz ama ona paranızın yetmediği ne var? Gereksiz harcama yaptığınız o şey her ne ise "sanki yedim" diyerek bir kenara koysanız belki de bütçenizin yetmediği ama çok istediğiniz şeyi alırsınız. Bugün bir genç öğrenci kardeşime bahsettim bu durumdan. 10 saniye kadar düşündü "tablet" dedi. Evet haftada bir gittiği nargileye bile gitmese kısa sürede bir tablet alır öyle değil mi?

Sosyal medyada #sankiyedimkumbarasi etiketi başlatalım. Siz de katılın, ekonomiye bir yerden başlayalım.

Yeni bir yazıda görüşmek üzere.
Sevgiler
Devamını Oku

Kanser Savaşçıları Saçın Saçım Olsun Projesi

sacin-sacim-olsun-projesi


Merhaba
Ben geldim! Kanser Savaşçıları Saçın Saçım Olsun projesinden bahsetmek istiyorum bugün. Projeyi bir süredir duyuyordum ama saçlarımı çok eskiden kestirdiğim için katkı sağlayamayacak olmamdan ötürü gayet mutsuzdum. Ancak Sosyal Medya Kafe'nin yazısından sonra 'saçlarımla katılamıyorsam duyurarak katkı sağlarım' diye düşündüm ve bu küçük yazıyı sizlere hazırlamak istedim.
Saçın Saçım Olsun Projesi, Kanser Savaşçıları Derneği tarafından düşünülmüş bir proje. Esin öğretmenin, kanser olan öğrencisine saçlarını bağışlaması ile başlayan bir hikayesi var bu projenin. Zamanla proje gelişiyor. Saçlarını bağışlayan gönüllüler, yine saç kesme işlemini ücretsiz yapan kuaförler, peruk yapan gönüllüler... Bu zincir ile bugüne kadar 500 peruk yapıldığını biliyor muydunuz?
Kanser Savaşçıları Saçın Saçım Olsun Projesi ile ilgili tüm sorularınıza saçlarını bağışlayarak bloggerlara ve blog okuyucularına öncülük yapan Sosyal Medya Kafe sahibesi Sibel Ordueri'nin yazısından tam burayı tıklayarak öğrenebilirsiniz. Kimler aç bağışında bulunabilir? Kanser Savaşçıları Derneği bilgileri ve daha neler yapılabilir?
Her şey gönlünüzce olsun.
Sevgiler

kanser-savascilari-sacin-sacim-olsun-projesi

Devamını Oku

Frankenstein Oyunundan Notlar

frankenstein-tiyatro-oyunu-kerem-alisik


Herkese Merhaba

Muhteşem bir oyundan bahsetmek için buradayım bugün. Frankenstein tiyatro oyununu konuşalım isterseniz.

Uzun zamandır sahnelenen bu oyuna Bumerang vasıtası ile gittim, arkadaşım Dilek ile. Oyun ile ilgili kısa notlarım ve göstermek istediğim fotoğraflar olacak. Ama öncesinde Frankenstein'ın konusu hakkına bilgi vermek istiyorum. Aslında bir çoğumuz ya kitaplarını okudu ya filmini izledi ama ben yine de bilmeyenler için başlayayım hemen.

Victor Frankenstein bir bilim adamı. Ve isteği insanları ölümsüz kılmak. Bu uğurda kadavralardan topladığı parçaları birleştirip bir canavar yaratıyor sonra çalışmasını bitirdiğini düşünüp ülkesine geri dönüyor. Çok kötü görünen ve ne olduğu konusunda fikri olmayan bu yaratık insanlar içinde yer edinmeye çalışsa da  görüntüsünden dolayı itilip kakılıyor veya herkes ondan korkuyor. Girdiği bir evde tanıştığı ve gözleri görmeyen yaşlı bir adam ona konuşmayı, objeleri ve hissetmeyi öğretiyor. Bu gelişmeler sonrası onu yaratan Victor Frankenstein'ın peşine düşüyor, onu buluyor. Tek derdi ise kendine benzeyen bir dişi yaratması. Düğün hazırlıklarında olan Frankenstein kabul ediyor ve başka bir ülkeye gidip, yine kadavra parçalarından çok güzel bir kadın yaratıyor. Tam teslim edecekken bunun insanlığa büyük zarar vereceğini düşünüp yeni oluşumunu parçalıyor ve ilk yarattığı ve ondan bir eş bekleyen yaratığı fazlaca kızdırıyor. Sonrasında kendi elleri ile yaptığı yaratık onun hayatının işleyişini tamamen eline alıyor.





Oyunda Kerem Alışık yaratığı canlandırıyor, Victor Frankenstein ise Cansel Elçin ile hayat buluyor. Deniz Uğur Frankenstein'in evlilik planı yaptığı Elizabeth rolünde  Yılmaz Gruda ve Engin Gürman gibi usta oyuncular da bu tiyatro oyununda yer alıyor.

Tiyatro severler eski oyunları çok iyi bilir, özellikle dekor ve objeler imkanlar dahilinde hazırlanmıştır. Mesela ben uzun yıllar önce gittiğim Kösem Sultan oyununda dekorun devrilmesi ile yaşanan heyecanı hiç unutmam. Hepimizin yüreği ağzına gelmişken oyuncuların profesyonelce durumu kotarması takdire değerdi. O günden sonra gittiğim her oyunda dekorun devrilme, yıkılma kaygısını yaşadım. Bu oyunda da dağ tepe dekorlarında, Kerem Alışık ve Cansel Elçin'in her hoplayıp zıplamasında kalbim yerinden çıkacakmış gibi oldu ama o kadar iyi hazırlanmıştı ki her şey. Ve oyun sinematografik hazırlanıp izleyici ile buluşturulmuş ki bu her tiyatro oyununda görebildiğimiz bir şey değil. Bu arada sinematografik demek sinema gibi demek en anlaşılır anlamı ile. Bazı sahnelerin seslerin vurgulanması bu sebeple çok daha iyiydi. Tabi şahsi fikrim; bu sistemin fazla abartılarak kullanılması taraftarı değilim. Tiyatro oyununa teknolojinin fazla karıştırılması o samimiyeti gölgeler gibi geliyor bana. Bu oyundaki teknoloji ağırlığı bence karar ve böylece kalmalı. Zaten sinematografi oldukça pahalı ve oyunlara ciddi maliyet yüklüyor. Bu anlamda da her oyunda olacağını düşünmüyorum.

Oyuncuların performanslarına gelince inanılmaz başarılı. Kerem Alışık ve Cansel Elçin'i ben de bir çok izleyici gibi ilk defa tiyatro sahnesinde izledim. İşin açığı ikisinden de bu performansı beklemiyordum ama yaşadığım en güzel yanılgılardan biri oldu. Sadri Alışık Çolpan İlhan Tiyatrosu tarafından  sanırım 2016 yılında sahnelenmeye başlandı. Oyunu Şakir Gürzumar yönetiyor. Kerem Alışık'a yapılan makyajı da geçmeyelim, bir bakar mısınız?



Gitsem mi gitmesem mi diye düşünen varsa bence zaman kaybetmesin.
Bu arada tiyatroya gitme alışkanlığı edinmemiş olanların bence bir hamle yapması gerekiyor artık. Çünkü orası başka bir dünya. Eğer özel tiyatrolar pahalı geliyorsa Şehir Tiyatroları mutlaka uygun gelecektir. Tiyatroya giderek, bunu ihtiyaç olarak hissederek büyüyen çocukların toplum içindeki değerlendirme olgusu, topluma entegre olma kabiliyetinin farkı inkar edilemez bir gerçek. Belki siz bugüne kadar bunu çok uygulayamadınız ama lütfen çocuğunuza bu şansı verin.
Mesela İstanbul Şehir Tiyatroları oyun programını tam buradan inceleyebilirsiniz.

Yine oyuna dönelim ve yazıyı tamamlayalım. Sinemadan fazla tiyatroya giden biri olarak bu oyunu teknik anlamda diğerlerinden farklı gördüm ve ummadığım oyuncu performansları ile karşılaştım. Oyun sonunda ayakta alkışlanarak emeklerinin karşılığını alan ekibin son fotoğrafı ile size mutlu günler diliyorum.


Yeni bir yazıda görüşmek üzere.
Sevgiler
Devamını Oku

Konuşarak Blog Yazılır mı?



Yeniden Merhaba

Çok uzun bir yazı olmayacak önce onu belirteyim.
Gözlerinin tedavisi devam ediyor ve buna rağmen ben yeniden blog yazabiliyorum. Bu yazıda nasıl yazabildiğimi size anlatacağım
Gboard klavye sayesinde yazıyorum. Çok sevdiğim arkadaşım Gülümse Yüzüme blog yazarı Yasemin'in önerisiyle bu uygulamayı Android telefonuma indirdim kurdum tek bir tuşa dokunarak konuşuyorum.
Ben klavye ile konuşuyorum program yazıyor. Daha sonra bilgisayara geçiyorum ufak tefek Düzeltmeler yapıyorum çünkü bazı kelimeleri çok alakasız yazabiliyor 
Gülümse Yüzüme blogda Yasemin Gboard klavye ayarları, kurulumu  gibi detayları anlatmıştı tam burayı  tıklayarak ilgili yazıya ulaşabilirsiniz. 
Bu klavyeyi kullanmak için sadece az görüyor olmanız gerekli değil Çok eğlenceli bir uygulama Siz konuşuyorsunuz o yazıyor tek dikkat etmemiz gereken ise tane tane konuşmak. Sizin söylediğiniz kelimeleri gayet alakasız yazabiliyor Bazen o kadar abartıyor ki, düzenlerken kahkahalara boğuluyorum  
İşte hepsi bu kadar. 
Bu uygulamayı bana öneren ve içimde büyük sıkıntı olan 'blog yazamama' durumunu kısmen de olsa kolaylaştıran Yasemin'e bir defa da buradan teşekkür etmek isterim.
Yazıya Google'dan gelen ve gözlerimdeki sorunu merak edenler tam burayı tıklayarak okuyabilirler. 
Yeni bir yazıda görüşmek üzere, sağlıklı günler diliyorum.
Devamını Oku

Bayram Mesajı Kabusu!

kurban-bayram,-mesajlari



Herkese Merhaba

Efendim, hemen hayırlı bayramlar dileyerek konuya geçeyim. Konumuz hazır bayram mesajları. Şimdi ben bayram diye böyle dedim ama bir de hazır yeni yıl mesajları veya hazır doğum günü mesajları da var, sürekli karşımıza çıkan.

Nedir bu hazır mesaj olayı? Hayatımıza neden girdi? Adamın biri manzara fotoğrafı üzerine şeker fotoğrafı monte etmiş veya koç fotoğrafı monte etmiş, bir de klişe bir metin kondurmuş. Bizim hazırcı milletimiz de çağımızın vebası olan akıllı telefonlardaki uygulamalar sayesinde eş dost arabanın bayramını kutluyor bununla.

Şimdi online kutlamanın ne kadar doğru olup olmadığını mı düşünsek yoksa daha önce o hazır mesajda yazılı metnin hatalarla dolu oluşunu mu konuşsak karar veremedim. Çok eski yıllarda şirketlerin bayram ve yeni yıl tebrik kartları olurdu kendi logoları ile. Ticari ilişkileri olan insanlara gönderirlerdi. Tıpkı onlar gibi samimiyetsiz görev tamamlama gibi yani.

 Arefe gününden beri bu şekilde kaç mesaj aldım, saymadım. Ve çoğuna emoji ile yanıt verdim. Yanıtsız bırakmak benim işim değil ama karşı kutlama yapmak da içimden gelmedi. Çünkü bana göre benim bayramım geçiştirilerek kutlanmıştı. Satırlar dolusu hazır bayram mesajı yerine "hayırlı bayramlar" yazan bir mesajı tercih ederdim mesela. Ziyaret konusuna hiç girmiyorum. Onları geçeli çok oldu sanırım.

Eskiden şöyle olurdu böyle olurdu konularına da girmeyeceğim. Alışıyoruz alıştırılıyoruz. Ancak şu hazır mesaj meselesine ben alışamadım. Aslında bakarsanız hayatımızda dolgu taşı olarak var olan insanlardan böyle mesajlar geldiğinde değil de hayatımızın yapı taşlarından gelenler beni fazla üzüyor. Almışsınız o kişiyi önemli bir yere oturtmuşsunuz, sabah gözünüzü açıyorsunuz telefonda kimin yazdığı belli olmayan kimbilir kaç defa gördüğünüz bir fotoğraflı mesaj! Yine mi diyorsunuz yine mi?

Bu yazımı okuyanlardan kaö kişi bana katılır bilmiyorum ama ben konu ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim. Yine bu yazımı okuyanlardan bir kısmı bana o mesajı gönderenler olacak mutlaka, kırılmasınlar lütfen. Ben hala alışamadım alışmaya da niyetim yok.

Sizler bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Devamını Oku

Sizce de Bana Göre Değil mi?




Herkese Merhaba

Biliyorsunuz bir süre önce bu blogu açmış, her telden yazılarımla burada olacağımı sizlere duyurmuştum. Ancak bir isim kargaşası yaşandı Google'da. Diğer blogum, yani www.huzunsarisi.com ile Hüzün Sarısı Saptamalar birlikte yürümedi. O sebeple yeni bir isim arayışına girdim ve Çaykolik Blog ismini kendime pek bir uygun gördüm.
Bunun sebebi çaya aşırı düşkünlüğüm, çayın benim yaşamımda öneminin büyük olması ve tabi sohbetin en saf mezesi olması...

Efendim yeniden hoşgeldim:)

Daha önce de belirttiğim gibi kozmetik harici herşey olacak bu blogda. Yaşam blogu dedik, o halde yaşama dair herşey.

Yeni yazılarda görüşmek üzere.

Sevgiler
Devamını Oku

Çorbada Tuzumuz Olsun!



Merhaba

Sosyal medya hesaplarımı takip edenler sanırım görmüşlerdir. Çorbada Tuzun Olsun Derneği'ne faydalı olmak adına kolları sıvadık. 
2006 senesinden beri zaman zaman benzer kurum ve derneklere faydalı olmaya çalışan birkaç kişiyiz aslında. İlk defa böyle bir oluşumu sizlerle paylaşıyorum. 
Çorbada Tuzun Olsun Derneği sokakta yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılıyor. Mesela her akşam 10 kg mercimekle çorba yapıyorlar. Bu çorbanın içine eklenen malzemeler, kapaklı kaplar ve kaşıklar da diğer ihtiyaçlar.
Şu sıralar toptancılarla görüşüyorum en hesaplı en uuygun şartlarla fiyat veren yerlerle alışveriş yapacağız daha fazla faydamız olabilsin diye.
Ne kadar bütçe ayırmalıyız sorusuna verdiğim tek cevap şu 'bütçenin miktarı hiç önemli değil, Bir paket tuz ile katılabilirsiniz. Çünkü çorbada tuzumuz olacak!
Bir önemli noktada 'para gönderelim' diyenler. Sadece çok iyi tanıdıklarımdan bu kabul ediyorum, onların adına alışveriş yapıp derneğe teslim etmek için. Yarın maraz çıksın istemiyorum, paralı işler riskli işler. 
Şu zamana kadarki duyurularımda ilginç bir durum ortaya çıktı. Hani şu vloggerların küçümsedikleri ve çekilişlerini bile dahil etmedikleri kampanyacılar var ya, en çok onlardan destek geldi. 
Ben bu yazıyı zaman zaman güncelleyeceğim. Lütfen aralıklarla takip edin.
Bu arada yaptığımız yardımları sadece göndermekle kalmayıp biz de ziyeretlerine gideceğiz. Onu da tüm hesaplarımda duyuracağım. Gelirseniz çok seviniriz. 
Sosyal medya hesaplarım ve mail adresimden bana ulaşabilirsiniz.

İnstagram  huzunsarisiblog
Facebook  Hüzün Sarısı Blog
Snapchat   huzunsarisi
Twitter      huzunsarisi
Mail          huzun.sarisi@gmail.com


Sevgiler




Devamını Oku

İnstagram Sahte Takipçi Sorunsalı



Merhaba

Son zamanlarda yine instagram sahte takipçi ve sahte takipçi satan yerlerin reklamını yapma olayı hortladı. Bu duruma tepkili olduğumu bilenlerden sayısız mesaj aldım, fikrimi öğrenmek isteyen yapılacak bişeyler var mı diyen...
Ben bireysel olarak ne yaptığımı yazayım dileyen uygular dileyen uygulamaz. Toplu olarak birşey yapmamız mümkün değil. Bu tip girişimlerde başlatan üç beş kişi ile devam eder yoluna amaca ulaşmaz. 
İnstagramın, blogların önüne geçmesinin ilk sebebi insanımızın okumayı sevmemesi. Bunu fırsat bilen bazıları instagram hesabı açtılar ve isimlerine instablogger dediler. Bu şekilde farklı bir dünya oluştu. İnsanlar orada güçlü görünmek için takipçi satın aldılar ve şimdilerde bu durum neredeyse normal karşılanıyor.
Neyse ben neler yaptığımı yazayım.
İnstagramda paylaşım yapanları blogger olarak görmüyorum, zaten değiller. Blogger olmak için bir blog sahibi olmak lazım değil mi? Onu güncel tutmak lazım. Elinden gelenin en iyisini yapmak lazım gelişmek için. 
Ben bu hesapları takip etmiyorum, hiç bir şekilde destek olmuyorum. Biz bloggerlar olarak onların paylaşımlarına yorum yapıp alkışlarsak engelli yolumuza bir taş daha koymuş emeğimizden bir parça daha ödün vermiş oluruz. Bir iki tane takip ettiğim instagram hesabı var blogu olmayan, onlardan da ümitliyim.
Yaptığım etkinliklere asla blogu olmayan birini davet etmiyorum, referans sordukları zaman adını vermiyorum. Ya aktif bir blogu olmalı veya youtube kanalı olmalı. Kimseye kimsenin hakkını yedirmem emek veren kazanmalı.
Şahsi olarak yaptığım yapabildiğim bunlar.
Gelelim aldığım sorulardan birine. Bana diyor ki bir blogger arkadaşım. İnstagramda takipçisi az olanı firmalar ciddiye almıyor ne olacak? Ben blog yazarıyım. Bir blog yazarı instagram takipçisi ile değil blog takipçisi, aktif yazıları ve arama motorlarındaki yeri ile ölçülür. Bunu bilmeyen veya önemsemeyen marka benimle çalışmayabilir hiç sorun değil. Onların hayal takipçilere verdiği değeri çok önemsemiyorum.
Söyleyeceklerim bu kadar.
Sevgiler

Daha önce yazdığım Blogger ve İnstablogger Arasındaki Fark başlıklı yazımı pembe yazı üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz.
Devamını Oku
Blog Tasarım : Sosyal Medya Kafe
ÇAYKOLİK BLOG COPYRİGHT © 2017 TÜM HAKLARI SAKLIDIR.